BASİT HAYAT KURALLARI

avatar

Taç Bafra

  • e 1

    Mutlu

  • e 0

    Eğlenmiş

  • e 1

    Şaşırmış

  • e 0

    Kızgın

  • e 0

    Üzgün

Bugün de diğer günlerden farksızdı. Simitçiler, top oynayan çocuklar, her şeyden habersiz uyuyan bebekler arasında ben de banklarda kendime bir yer bulup oturdum. Zaman hoyratça akıp gidiyordu. Yıllar ne çabuk geçmişti.

Ailenin en küçük çocuğuydum. Yedi kardeştik. Adana’da doğup büyümüştüm. Annem beni doğurduktan sonra vefat etmişti. Babam da hayat boyu bir baltaya sap olamamıştı. Bizi dedemler büyüttü.

Yanında anne ve babasıyla gezen çocuklara küçükken özlemle bakardım. Üstümdeki kıyafetler eski olduğu için çocuklar hızla yanımdan uzaklaşırdı. Benim de annem ve babam yanımda olsun isterdim. Büyüyünce aslında dünyada yaşayan bütün insanların kardeş olduğunu düşünmeye başladım. Bazen hiç tanımadığınız biri size yardım elini uzatabiliyordu. Belki de hayatınızın dönüm noktası olacak olan o an çok yakınınızdaydı.

Vapur iskelesinde evine gitmek için bekleyen insanların tatlı telaşını izliyordum. Bazen insan yanındaki güzelliklerin kıymetini bilmiyor. Denizin dalgaları iskeleyi dövüyordu. Martılar bir haber getirircesine çığlık atıyor gökyüzündeki bulutlar bana gülümsüyordu. Şu dünyada bir dikili ağacım olamamıştı. Ama gökyüzünde kendime küçük bir yer almıştım. Elbette bunu kimseye söyleyemezdim. Ama ben gelecekteki evimi hayallerimle süslüyordum. Kapımın önünde bir limon ağacı bahçede her meyveden ağaçlar olmalıydı. Yeşil panjurlu evimin balkonunda sardunyalar ve begonvil vazgeçilmezimdi. Bahçede öten bülbüller kanaryalar da olmalıydı tabi.

Ailemle birlikte yaşayacağımız kadar bir ev bize yeterdi çok büyük olmasına gerek yoktu. Küçük bir havuz bahçede serinlemek için güzel olurdu.

Yumuşak sesli bir bayan yanıma oturup bana seslenince birdenbire daldığım hayal uykusundan uyandım.

-Merhaba, dedi. Siyah saçları ve siyah iri gözleri vardı. Türkan Şoray’ı andırıyordu biraz. Çok güzel gülüyordu bakışları aydınlıktı.

İçimden bu kadın da nerden çıktı diye düşündüm. Tam hayalimin en güzel yerindeydim. Akşama kadar karton toplamaktan bitap düşen ellerimi başıma koymuş düşünen adam heykeli gibi öyle saatlerce durabilirdim ama kadının sorgu dolu bakışları üstümdeydi. Bana burada yaşayıp yaşamadığımı sordu.

-Hayır, dedim, bir arkadaşımın yanında kalıyorum. Adanalıyım.

-Ben de buralıyım ismim Duygu

-Benim de Mehmet memnun oldum.

Duygunun bana olan bakışında sevgi ve acıma dolu bir his sezmiştim. Aslında kaçıp gitmek istiyordum ama o ısrarla beni tanımaya çalışıyordu. Konuşmalarımız uzadıkça bir abla hassasiyeti ile; şu karşıdaki restoranda bir çorba içelim, diye ısrar edince anladım ki bu kadından kurtuluş imkânım olmayacak. Doğrusu karnım da acıkmıştı bu teklifi geri çevirmedim.

Duygunun gözlerinin içine bakınca kendimi daha iyi hissettim. Belki bana bir tomar para verip hiç yüzüme bakmadan yanımdan gitse acı duyardım. Ama gözlerimin içine bakıp bana sıcak bir çorba sunan bir insanı kim reddedilirdi ki..

Birden, bana biraz kendinden bahset neler yapıyorsun hoşlandığın şeyler neler, diye sormasın mı? Gülmemek için kendimi zor tutum. Kışın kayağa gidiyorum yazın Bodruma demeyi isterdim ama kışın kar yağarsa muşambaların üstünde yokuş aşağı kaymayı ve yazın Bebekte iskeleden akıntıya karşı yüzmeyi severim demek istedim. Bunu söyleyemezdim. Yutkundum, hiç diyebildim.

Cam kenarında bir masada oturup saatlerce sohbet ettik. Bu şık restoranların önünden geçerken içinde oturmanın ne kadar keyifli olduğunu düşünürdüm. Oysaki benim parkta geçirdiğim başıboş zamanlar daha güzeldi. Yazın iskeleye arkadaşlarla gider denize balıklama atlama yarışı yapardık. Ağaçların altındaki çimenler bana en rahat koltuklardan bile daha güzel gelirdi.

Konuştukça açılıyordum. İçimde nice fırtınalar estiğini anladım. Yıllarca suskun kalan bir yanardağ gibi sanki bu gece infilak etmiştim. Duygu Ablayla konuşmak insanı sakinleştiriyordu. Karşında senin gözlerinin içine bakan ve seni dinleyen bir insan görmek güzel oluyordu.

Neden bana bu kadar yakın davranıyordu önce anlamamıştım ama buradan uzakta olan bir oğlu olduğunu ve beni onun yerine koyduğunu söyleyince fark ettim. Duygu Abla aklımdan geçenleri okurmuşçasına.

-Bugün Regaip kandili. Regaip istemek demek, bugün ikimizde hayırlı şeyler için dua edelim. Senin için bugün güzel bir hayatın başlangıcı olur umarım.

-Ablacım benim zannettiğin gibi bir evim yok beni lütfen yanlış anlama ben sokaklarda yaşayan bir gencim.

– Biliyorum, dedi, Duygu Abla.

-Nereden biliyorsun? Dedim.

-Ben daha önce seni banklarda yatarken gördüm ama gerçeği senin anlatmanı bekledim, dedi tebessüm ederek.

Günbatımı saati gelmişti. Güneş turuncular içinde kaybolurken öyle sessiz donakalmıştım. Ne diyeceğimi bilemedim. Her gün gün batarken yarın ne yiyip içicem sokakta başıma bir şey gelecek mi endişesiyle yarını düşünürüm. Geceleri gözüme pek uyku girmez desem Duygu Ablayı üzmüş olurdum. Sustum. Bazen suskunluk en iyi cevap olurdu.

-Bir şey sorabilir miyim, dedim. Neden benimle bu kadar ilgileniyorsunuz?

– Sende kendi yalnızlığımı gördüm belki konuşmak ikimize de iyi gelir diye düşündüm. Ben de uzun süredir ailemle görüşmüyorum. Oğlum da okumak için yurt dışına gitti. Evladını özlemiş bir anne duyarlığı işte benim ki de, dedi gözleri dolar gibi oldu ve başını yana çevirdi.

Bu sözleri karşısında üzülmüş ve hafif kızarmıştım. İnsanların bana yardım etmesine alışık değildim. Ben kimim diye sorguluyorum kendimi. Sonra diyorum ki, belki de ben her şeyim. Bazen yaratıcının gazabını hissediyorum bazen de sevgisini. Bazen bu güç yıkıyor içimdeki her şeyi, bazen de böyle senin gibi insanlarla karşılaşınca hayatta iyiler de varmış diyorum. Bu beden fiziksel olarak yirmi yaşında, ama seksen yaşında gibi ruhum. Ayakta kalmak için bazen yanlış şeyler yaptığım oldu. Bazen de sokakta bir kediyi bir köpeği doyurarak kendimi mutlu ettim.

Duygu Ablanın yanında insan kendini çok mutlu hissediyordu. Adeta bir melekti. İçimden keşke zaman dursa dedim. Ama zamanı durdurmak biz fanilerin elinde değildi. Sadece anı yaşayabilirdik.

-Ne oldu Mehmet dalıp gittin birden, sana yardım edebilecek bir yakının kimsen var mı? dedi, Duygu Abla.

-Amcam var bodrumda yaşıyor, dedim.

-Beni yanlış anlamanı istemem ama sana biraz para versem amcanın yanına gitsen, belki bir iş bulmana yardım eder, diyerek yüzüme tebessüm ederek baktı.

Gözlerim bir an doldu ağlamamak için kendimi zor tuttum.

-Çok sevinirim ablacım diyebildim ancak.

Duygu Abla bir arkadaşını görüp ona selam vermek için yanımdan kalktı. Ben de kahve içtiğimiz masanın arkasında küçük bir kütüphane görmüştüm. Kitaplara bakmaya başladım. Sonra kütüphaneden rastgele bir kitap aldım. Kitabın üstünde ‘Basit Hayat Kuralları’ yazıyordu, kitabın içine bana yaptıkları için ona teşekkür eden bir not yazıp bıraktım. Sonra restoranın denize bakan kısmına bakmak için yerimden kalktım. Duygu Abla geri döndüğünde gelip beni görememiş sonra kitabın içindeki notu bulunca benim gittiğimi sanmıştı. Masaya geri geldiğimde elinde kitapla gözleri buğulu denize doğru bakarken buldum.

Beni görünce şaşırdı.

-Gittiğini sandım’ dedi.

-Olur mu hiç öyle şey, vedalaşmadan seni bırakıp gider miyim? Bana kendime değer vermeyi öğrettin. Kendime yeni bir hayat kurup ben de diğer insanlar gibi yaşamak istiyorum. Bu yaşadığım hayatın bir sonunun olmadığının farkındayım. Her şey için sana çok teşekkür ederim Ablacım.

-Önemli değil canım, kendine güzel bir hayat kurarak beni mutlu edebilirsin bak bu telefon numaram bir şeye ihtiyacın olursa beni arayabilirsin, dedi.

Ayrılma zamanı gelmişti, ikimiz de hüzünlenmiştik. Sanki yıllardır tanışıyor gibiydik.

-Yolun açık olsun Mehmet oğlum diyebildi dokunaklı bir ses tonuyla Duygu Abla sonrasında ağlamaya başladı. Sanırım gurbetteki oğlu aklına gelmişti.

Bir deniz yıldızı daha sahilden kurtarılıp denize atılmış gibiydi. Simitçi sıcak simit diye bağırıyor, işten çıkan insanlar iskeleye doğru yolcu motorlarına koşuşturuyordu. Sokaktan geçen arabaların korna sesleri insan gürültüsüne karışıyordu. Hayat güzeldi. Yaşamak için bir sebebiniz olursa paylaşınca hele çok daha güzeldi.

-Teşekkür ederim Mehmet sana yardım etmeme izin verdiğin için. Böyle güzel bir kalbin olduğu için, dedi, Allahaısmarladık deyip ayrılırken.

-Ben de sana teşekkür ederim Abla dedim, gözlerimden iki damla yaş yanaklarıma doğru süzülüverdi.

Bodrum’da kendime yeni bir hayat kurup çoluk çocuk sahibi olmuştum. Kendi bulamadığım imkanları onlara vermek için gece gündüz çalışıyordum. Duygu Ablayı unutmamış ilk doğan kızıma onun adını vermiştim. Bir gün eski fotoğraflara bakarken Bebek sahilinde martılara simit atarken beni çektiği resmi buldum.

Sana hatıra olur beni hatırlarsın demişti. İstanbul’u unutmak ne mümkündü. Duygu Ablaysa hayatıma bir meltem gibi girmiş beni güzel bir hayata savurmuştu. Onu unutmak mümkün müydü? Bazen bir kuşun kanadında bazen bir çiçeğin kokusunda hep onu hatırlamıştım. Onu arayıp hatırını sormaya karar verdim.

Müşfik sesiyle benim aradığımı anlayınca neredesin oğlum merak ettim hiç aramadın, dedi.

-Bodrumda bir restoranda garsonluk yapıyorum, kendime bir yuva kurdum Duygu adında bir de çok güzel kızım var deyince sevinç çığlığı atmıştı.

Gökyüzünde uçan martıları seyrettim. Özgür olmanın tadını çıkarıyorlardı. Ben de özgür hissettim kendimi. İçimizdeki özgürlük aslında bağımlı olduğumuz şeylerden kurtulmakla başlıyordu.

Ben kimdim. Mehmet diye biri. Gökyüzünde yıldızların bile küçüldüğü semada bir zerre bile değildim. Beni seven insanların sayesinde ve gönlümdeki Allah inancıyla var olabilirdim ancak. Sevmekten ve merhamet etmekten hiç vazgeçmeyecektim. Bir kişinin mutluluğunu görmek beni sevindirecekti.

Yaşamak güzel şeydi. Elimdeki simidi martılarla paylaşırken kim bilir dünyanın başka bir ülkesinde bir hayat daha kurtulmuştur dedim içimden. Nefes aldığıma ve beni Yaratan Rabbime şükrettim…

BEYZA GÜLER GÖKALP

Taç Bafra, Sanat Böceği Platformundan alıntıdır.

Sıradaki içerik:

BASİT HAYAT KURALLARI