Otorite, Piyasa, Yerel Tolerans

avatar

Dolunay Aker

  • e 1

    Mutlu

  • e 0

    Eğlenmiş

  • e 0

    Şaşırmış

  • e 0

    Kızgın

  • e 0

    Üzgün

Yanılsama… koca bir görüntünün ardında karmakarışık paylaşım yumağı. Neyin nereden geleceğini bilmiyorsunuz yahut hiç gelmeyecek olana her gün bırakılan çağrı sizi sokağa yöneltiyor. Gözlem, yorum, yoklama çalışmaları… fakat yoklanan kim?
Hareket alanı daralmışsa insan ne yapacağını bilemez. Düşündüğü, varmak istediği aslında hiçbir zaman “orası” değildir. “Orası” birikmiştir, birikmiş ve artık faydasız özneler törenine dönüşmüştür.

“Orası” sahanın kendisidir. Sahanın tecrübesi simsarı kulak kesilmeye yönlendirir. Simsar, pazarın dengesine bakar. “Ne satarsam reddedilmem” diye düşünür. Hayat bu, pazarda şık görünmelisin ki seni sevsinler. Albenin yüksek olmalı. Taviz vermelisin. Esnek olmalısın haliyle. Her şeye cevap vermemelisin. Piyasa bu, oyna oynayabildiğin kadar. Fiyatını yükselt. Kolay kaptırma kendini. Ucuz olmasın emeğinin karşılığı. “Eski kafalı”sın kabul et. “Eski insansın.” Çağa ayak uydur. Hatta çağ ne diyorsa onu yap. Şunu da unutma: sen köle değilsin. Gerektiği kadar uyumlu görün. Çok soslu liberalizm. Köle değilsin. Olur mu öyle şey! Üstü örtük yayılma politikası bir anda arkadaş sayını arttıracaktır. Güzel davetler alacaksın. Güzel fotoğraflar çekileceksin. Güzel elbiseler giyineceksin. Şık vitrin, şık ekran, şık poz!

“Aramıza hoş geldin” diyecekler

“Aramıza herkesi hemen almayız”

“Aramızda en iyi ekonomi bilen o’dur.”

“Neredeydin sen? Hadi bana yeni bir fikir söyle, satışlar düştü.”

Pastanın tadı güzel mi?

Peki bu pasta yerel bir tat mı? Kültürümüzden bahsediyor mu? Hani bizim anlı şanlı kültürümüz. Yeri deşsek altından tarih çıkacak kültürümüz. Yeri deştik altından tarihimsi çıkan kültürümüz.

“Hiçbir kültür ürünü yoktur ki, aynı zamanda bir barbarlık belgesi olmasın. Ve kültür ürününün kendisi gibi, elden ele aktarılma süreci de nasibini alır bu barbarlıktan…”

Kim demiş?

Evet evet, harika kültürümüz.

Hitap meselesi… kime konuşuyorsun, kim anlayacak bunları, boşa kürek çekme, kalabalık yılgınlık verir, gürültüden uzak dur. Bir hamle yapacaksan önce ‘abilerine’ danış. Durduk yere sıkma canını. Can bu, tükenerek kaybolma. Hepsini bir arada tutman gerekiyor. Takat, talimat; yukarıdan aşağıya, aşağıdan komşuya, komşudan bakkala, bakkaldan çevreye, çevreden tanıklara, tanıklardan, görgü sahiplerine, akıl hocalarına, akademiklere, rütbe severlere, uzun kuyruklara, marketlere, itiş kakışa, zorbaya, ezilene, yurt geneline, hava durumlarına, havaya göre hareket edenlere, havadan nem kapanlara… kımıldamak yok. Çizginin dışına çıkmak yok. Algıyı değiştirmek yok.
Yereldesin. Bir gün bir ihtimal verdiğin boşluk hissinde bulduğun, yarını tamamlayacak mı?

Karşılıklı bir tavizin sonucu sende “yerellik” arıyorlar. Sende diyorum aslında ulusal bir sorunsun sen. Ulusal bir kültürün parçasını taşımayan, daha en baştan kökünü kaybetmiş bir boşluksun sen. Sana baktıklarında toprak seviciliğinin bütün çağrışımlarını görmeliydiler.

Bu toprak “edebiyat” sisteminin de içine işlemeli. Bunu konuşmalar, paneller, övgüler arasında hatırlatmalısın ki seni unutmasınlar. Diğerlerinin başına gelen senin sonun olmasın. Diğerleri, yani yoldaşlar.

Can sıkıntısı, o konfor alanlarının duvarlarına saldıran bir ses olmayacaksa biz de Vüs’at O. Bener’den el alarak soralım: “Sorumlusun arkadaş! Diyeceğin yoksa ne demeye soyundun yazarlığa?”

Dolunay Aker

*Not: Daha önce yazılmış, yeniden düzenlenmiş bir yazıdır.

etiketlerETİKETLER
Üzgünüm, bu içerik için hiç etiket bulunmuyor.

Sıradaki içerik:

Otorite, Piyasa, Yerel Tolerans