DURAN ZAMAN

avatar

Serdar Sevgi

  • e 1

    Mutlu

  • e 0

    Eğlenmiş

  • e 0

    Şaşırmış

  • e 0

    Kızgın

  • e 0

    Üzgün

Takvimler kış ayını gösterse de, kıştan bir haber bir hava vardı. Aralığın sonuydu ama güneş vardı.

Her zaman ki masamda pencereden dışarıyı izliyordum.

Uyurkulak Nuri geldi.

‘’Abi müsaade edersen bir şey sormak istiyorum’’ dediğinde dikkatlice yüzüne baktım.

‘’Buyur abicim?’’

‘’Neden tek başına içiyorsun, kimseye bulaşmıyorsun?’’

‘’Hımm tek başıma içmiyorum ki!”

‘’Nasıl yani?’’

“Nuri sen hiç başkasının enerjisi ile uyandın mı?’’

‘’Uyanmaz mıyım abi! Çok âşıktım. Nükleer santral gibi enerji verirdi bana. Sabaha kadar yazışırdık. Bir saat uykuyla işe giderdim. Hiçte yorulmazdım inan bak.’’

‘’Heh işte ne güzel.’’

‘’E ne oldu?’’

‘’Bitti abi.’’

‘’Neden?’’

‘’Ne bileyim be abi. Demek ki aşklar bitmek üstüne varmış. Bitti işte. Sen beni boş geç de, sen anlat nedir senin halin?’’

Telefonumun kilit tuşuna bir kez dokunup, ekranda ki sana, hayran hayran bir kez daha baktım. Yaşadığın coğrafya gibiydi yine gülüşün sıcacık.

‘’Benim yalnız olduğumu nerden çıkardın Nuri?’’

‘’Yalnızsın abi. Hep yalnız içiyorsun.’’

‘’Ben yalnız değilim ki!’’

Şaşkın şaşkın bakan Nuri kafasını kaşıyıp;

‘’Nasıl abi?’’ dediğinde,

dünyada üretilen en kaliteli saatin saniye göstergesi gibi tane tane anlatmaya başladım Seni.

‘’Ben yalnız değilim, Cemre var çünkü. Sen Cemre’nin gülüşünü hiç gördün mü? Sauna gibidir, gelir ta içini ısıtır. Güzelliğini anlatamam, çünkü o kadar kelime hafızam yok. Karakterine hiç girmeyelim Nuri kardeşim, çünkü buradaki kimsede o yok. Cemre çok severdi rakıyı. Bir meyhaneye oturup tek başına saatlerce dışarıyı izleyip bir yetmişlik içerdi. Ondan öğrendim sanki ben, dışarıyı izleyip rakı içmeyi. Bak mesela şu kızıl saçlı kadın var ya aynı Cemre. Sevgilisinin elini tutan sarışın da, top oynayan çocukta. Yani Nuri kardeşim ben hiç yalnız değilim. Önüm arkam, sağım solum, içim dışım hep Cemre.’’

‘’Sen beni merak etme, hadi tazele kadehi.’’

‘’Tamam, abi son bir soru’’

‘’Buyur kardeşim?’’

‘’Pek ne abi, ayrıldınız mı?’’

Otuz sekizine yeni gireceği gün, doçentliğe hak kazanmıştı. Başarılı bir endokrin uzmanıydı ve kariyerinde çok güzel ilerliyordu. Gözlerinden sevgi akardı biliyor musun? İşini iyi yapar, bize iyi bakardı. Doğum gününü iki gün önce kutlamıştık. Hediyesini çocuklarla beraber ayarlamıştık. Büyük oğlum Tolga güzel anlarımızda çekildiğimiz fotoğraflardan oluşan bir ajanda hazırlatmıştı. Her haftada bir fotoğrafımız vardı. Elli iki tane fotoğraf… Çocukların doğduğu günlere, onlar doğduktan sonraki çekildiğimiz fotoları da koyunca elli dört tane fotoğraflı bir ajanda. Ne çok mutlu olmuştu tahmin edemezsin. Çocukları ayrı, beni apayrı öptü. 

İki gün sonra bir toplantının tam ortasında telefonum çaldı. Ama öyle böyle değil. Bilmediğim bir numara. O numarayı görünce içime bir sıkıntı çöktü biliyor musun? Cemre’nin eşi olup olmadığımı sordu. Evet diyemedim. Hastaneye gelmemi söylediler. Yığılmışım yere. Mümtaz beni kendime getirince o buz gibi odada buldum kendimi. Gözleri açık gitmiş biliyor musun? Açıktı gözleri yani. Masumca karşımda yatıyordu. Üzerine beyaz bir çarşaf sermişlerdi ve sıcacık gözlerle bana değil tavana bakıyordu. 

Kahve içmeye gittiği kafede birden sandalyeden düşmüş. Devrilmiş yani. Çuval gibi. Ambulans gelinceye kadar vermiş son nefesini. Kalp krizi…

‘’Ben rakını getireyim abi senin.’’

Serdar Sevgi

Sıradaki içerik:

DURAN ZAMAN