küçük İskender’in anıları hiç bitmez. Kendisi de sonsuz anılar yaşatan, anıları güzel hatırlayan bir şairdi. Öldüğünü öğrendiğimde ne yapacağımı şaşırdım. Onunla Antakya’da ve İstanbul’da birkaç kere bir araya geldik. Bu denk gelişler, unutamayacağım anılara dönüştü şimdi. Ben de kalanları anlatmanın zamanıdır.
küçük İskender’le vakit geçirmiş olanlar bilirler ki İskender şiir hakkında konuşmayı hiç sevmezdi. O hayata bakardı, sinema tutkusu bundandı. Futbolu bu yüzden severdi.
*
Antakya’da bir grup arkadaş bir şeyler yapmak istiyoruz, heyecanlıyız. Üç kafadar küçük İskender şiir gecesi düzenleyelim dedik. İskender’le daha önceden muhabbetim vardı. Ara ara yazışıyorduk. Ona bu düşüncemizden bahsettim. O da seve seve gelebileceğini, Antakya’yı merak ettiğini söylemişti. Hazırlıklara hemen başladık. Derdimiz sadece şiir gecesi düzenlemek değildi. Antakya’nın taşra mesenlerine şiirin nasıl güçlü bir alan olduğunu hissettirmek istiyorduk. Şiir etkinlikleri buralarda gelin güvey muhabbetinden öteye geçmez. Hâlâ aynı.
*
Etkinlik günü geldi çattı. Antakya’da 200 kişiyi hem de edebiyat etkinliği için bir araya getirmek hayal gibi görünür ama küçük İskender bunu başardı. Herkesin orada olma nedenleri vardı. Kimi İskender şiirini seviyor, kimi ortak arkadaşlarını anıyor, gençler ona hayranlıkla bakıyor, o hem içiyor hem de şiir okuyordu insanlara. İskender bu şiir etkinliklerini yılların birikimi olarak Türkiye’ye kazandırdı. İskender’den sonra böyle bir etki kaldı mı? Hiç sanmıyorum.
*
Akşam etkinlik bitimi bir arkadaşın evine gittik. Öğrenci evine yakın bir yer… Beş kişiyiz. Hem muhabbet dönüyor, hem de İskender’den ‘hayat dersleri’ alıyoruz. Şiirin derslere ihtiyacı yok. Hiç şiir konuşmuyoruz. Annem o aralar çok hasta… Eve gitmem lazım… İskender şakayla karışık kızıyor. “Küçük İskender buraya kadar gelmiş, sen annenin yanına gitmeyi düşünüyorsun. Ben babamın mezarına gitmediğim için Küçük İskender oldum.”
İskender’le bu konuda anlaşamıyoruz. Ben eve gidiyorum, o uykuya. İçten içe İskender’e kızıyorum. Şairler annelerini düşünmez mi? “Yarın ben erkenden gelirim” diyorum, “kahvaltı yaparız.”
*
Saat 9.30 civarı, apartmanın önündeyim. “Bizimkiler uyanmıştır, İskender uyuyordur” diyorum kendi kendime. Kapıyı çalıyorum, İskender o zıpırlığıyla karşımda. Elinde bira şişesi. “Kahvemi içtim, kahvaltımı yaptım, şimdi bununla devam ediyorum. İçeri geç.”
Arkadaşlar hâlâ uyuyor. Biz diğer odaya geçip, dışarıyı seyrederek, fazla da ses çıkarmadan muhabbet ediyoruz. Karşı binadaki tabelayı gösteriyor. “Bak, kiralık ve satılık yazıyor. Demek ki satamazsak kiralarız demişler.” Ara sokakları seyrediyor. İnsanların yürüyüşlerini… “Bira şişesini pencerenin kenarına koydum. Küçük bir Kur’an’ın olduğunu fark ettim. Bir Kur’an’a baktım, bir bira şişesine. Şişeyi kaldırdım.”
*
İskender’le anılar gerçekten bitmez. O herkesin içinde kurardı anılarını. Antakya’ya ikinci gelişinde bu sefer bir lisede etkinlikteyiz. Arkadaşım benden moderatör olmamı rica etti. İskender şiirlerini okudu, soruları cevapladı. Güzel bir etkinlik daha gerçekleşti. Otelde İskender, ben ve Batuhan Saç kalıyoruz. İskender bu sefer çok hasta. Duruşundan, ses tonundan, hareketlerinden belli. Yine de küçük İskender olmaya devam ediyor. Gece ilerliyor. Ben merak ettiğim bazı soruları soruyorum İskender’e. “Bana kitabını imzalamadın” diyor içerleyerek. Kitap yanımda. Ortaya çıkarmamışım. Doğru zamanı bekliyorum. Bir süre daha böyle oturuyoruz. İskender, uykuya geçecek. Ben kitabı imzalıyorum. Gülümsüyor.
*
Gece İskender’in öksürük nöbetleriyle uyanıyorum. Fena öksürüyor. Aklımdan geçmesin ama geçiyor. Söylemiyorum. “Sen bana bakma. Ben hep böyleyim.” O gece uyku tutmuyor beni. Gözlerim kendi kendine kapanıyor. İskender’de uyumuştur herhal.
*
Artık dönüş vakti. İskender ve Batuhan İstanbul’a dönecekler. Oradan başka bir etkinliğe….
İskender’le vedalaşıyoruz. “İstanbul’da görüşürüz” diyor. “Kitabını okudum, güzel imzalamışsın.”
O kitap kim bilir nerede? İskender o kitabın içinde yaşıyor benim için.
Dolunay Aker
GÜZEL İMZALAMIŞSIN (küçük İskender İçin)
Yorum Yaz