A. T.: Öncelikle kendinizden bahseder misiniz?
M. O.: Rüzgarlı bir Mart günü dünyaya geldim. Annemin gülüşü benliğime öyle işlemiş ki hayata karşı umudum o yüzden hep tazedir. Öncü olmayı ve hayat karşısında hep savaşmayı seven bir karakterim var. Bir yandan da her daim sevgiye aç ve yitik bir oyuncağını aramakta olan çocuk kadar masum bir tabiata sahibim. Sabah herkes gibi uyanırım lakin günü asla herkes gibi yaşamam. Kafası bulanık, her daim neşeli ve bir o kadar da hazin bir hayatım vardır.
A. T.: Yazmaya nasıl başladınız? Ne zamandan beri yazıyorsunuz?
M. O.: Ben yazmayı Kalubela zamanından beri bilirim. Ancak kaleme dökmeme sebep olan ilkokul öğretmenime şükranlarımı sunarak şunu söyleyebilirim; nefes aldığım her an yazmaya meyilliydim. Ortaokul sıralarında ufak şiirlerle başladım. O dönem edebiyat öğretmenimize şiir okumak istediğimi söyledim. Her çocuk gibi dalga geçilmek korkusuyla ünlü bir yazarın olduğunu söylediğim kendi şiirimi okudum. İlk defa duyuyorum bu şairin şiirini diye cevapladı.
Az evvel yazdığım için olabilir diye cevap verdiğimde hem şaşırmış hem de sınıftakilerin gülüşmelerinden dolayı utanmıştı.
A. T.: İlk kitabınızı ne zaman yazdınız? Yayınlanma süreci hakkında bilgi verir misiniz?
M. O.: Savaşın Şafağında Aşk, onca şiir ve tiyatro oyunundan sonra benim kaleme aldığım ilk roman çalışmam olarak 2016’da yayımlandı. Okurları tarafından teveccühe layık görülmüş olacak ki birden fazla baskı yaptı. Sanırım 2014 yılında yazımına başladım. Bir yıldan fazla sürmüştü. Şiir ilham, tiyatro teknik roman ise ömür harcamayı gerektirirmiş. Birçok yayıncı ile görüşme yaptıktan sonra Kent Kitap ile anlaştık ve 2016 Mayıs ayında okurla buluştu ilk
kitabım. Okurlardan gelen şevkli geri dönüşler bendeki yazma arzusunu artırdı ve hikayelerimin hiç bitmeyeceği kanısıyla Kuşkonmaz süreci başlamış oldu. 2018’de de Kuşkonmaz okuruyla buluştu.
A. T.: Yazmak sizin için ne ifade ediyor? Şuan da yazdığınız bir kitap var mı?
M. O.: Yazmak, üretme ve yüreğe dokunmak demek benim için. Her daim sizi zinde tutan yegane nefes alış biçimi olarak değerlendirebilirim. Uzun yıllardır iç içe olduğum edebiyat ortamında, her ne kadar gün geçtikçe kötüye de gitse bu ortam yine de üretmenin ve yüreğe dokunmanın hazzı hiçbir yerde yok. Yayımlanalı beş yıl olmuş olsa da o dönemden beri okurların edindiği ve yeni yeni okuyup değerlendirmelerini ilettiği zaman ayrı bir keyif oluyor.
Hali hazırda 2 dosyam mevcut. Bir öykü dosyası bir de roman. İkisi de sonlandı ancak malum pandemi koşulları butik yayıncılar büyük handikaplar doğurduğu için pek yanaşmıyorlar basım sürecine. Ancak pandemi sonrası okuruyla buluşmasını umut etmek kalıyor biz yazarlara.
A. T.: Okumalar yapıyor musunuz? Okuduğunuz hangi kitabı yazmış olmayı isterdiniz?
M. O.: Bir fabrikanın üretimini sürdürmesi için mutlaka hammaddeye ihtiyacı vardır. Okumak da bizim gibi yazarların ilham ve örnek alabileceği yazarları takip ederek yazım sürecine olumlu etki etmesi için çok önemli bir unsurdur. Yalnızca yazım süreçlerinde okumamaya özen gösteriyorum. Çünkü yazdığım şey ne olursa olsun o anda elimde olan metinden etkilenme olacağını düşündüğüm için böyle bir riski almamayı uygun görüyorum. Yerli veya yabancı, tür
fark etmeksizin dönemsel olarak farklılıklar gösteren bir okuma listem var. İnsan nasıl tek bir yemeği yiyerek belli bir süre sonra o yemeği ne kadar severse sevsin vücuduna fayda vermezse okumak da aynı ölçüde tek yönlü olduğu zaman aynı sorunları gösterir kanaatindeyim. Polisiye veya tarih ayırt etmeksizin her türe karşı ayrı ilgim ve sevgim vardır.
Bu aynı şekilde müzik için de geçerli. Müzik zevkim de tıpkı kitaplar gibi geniş bir perspektifi yansıtmaktadır.
Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna kitabının yazarı olmayı çok isterdim. Benim yazma tutkumu alevlendiren, şiir ve tiyatro metinlerini bir kenara bırakarak roman ve öykülere yönelmemi sağlayan kitaptır. Hem yazarına hem de kitaplarındaki her sözcüğe ayrı bir saygı duyuyorum. Türk edebiyatı için mihenk taşı olan bir yazardır Sabahattin Ali.
A. T.: Son olarak okuyucularımıza ne söylemek istersiniz?
Yazarı var eden, onu yazmakla mükellef kılan her zaman okurdur. Okur, iyi olana rağbet eden olduğu sürece iyi kitaplar yazılmaya devam edilecektir. Her zaman popülerliğin değil gerçeğin tutkusuyla dans eden her okur hem beni hem de kitaplarımı gerçek kimliğine kavuşturmuştur. O yüzden herkesin okuduğu kitapların yanı sıra yeni keşiflere de çıkmalı
okur. Günümüzde farklı üretim metodlarıyla ortaya çıkan popularitesi yüksek kitaplar anlık olarak hayatımıza girse de kalıcı olan eserler hala gerçek okurun belleğinde yer ediyor. Bizim gibi yazım hayatı okurun teveccühüne kalmış, popularite peşinde koşmayan ve gerçek okurun teveccühü ile onurlanan yazarlar için bu çok onemli bir kaidedir. Okumak nefes almak gibi sonsuzdur. Herkese iyi okumalar dilerim.
“Yazmak, üretme ve yüreğe dokunmak demek benim için.” Murat Orçan
Yorum Yaz